Demiryolu sektörünün hızlı büyümesi ve 2023 yatırım planları, Türkiye’yi uluslararası tedarikçiler ve genç yerli firmalar için “El Dorado – Hayali Altın Şehir” yapıyor.
Bu makalenin orjinali, “Türkei – Unterwegs zur Selbständigkeit” başlığıyla Alman Privatbahn Magazin dergisinin 02/2015 nolu sayısında yayınlandı.
Demiryolu ağının iki kat büyümesi, sinyal ve kontrol sistemlerinin yenilenmesi, elektrifikasyon ve demiryolu filosunun yenilenme ihtiyacı, geleneksel Türk otomotiv, savunma ve gemi sektörleri için büyük fırsat. Bu sektörlerin yanı sıra, elektrifikasyon, sinyalizasyon, kompozit ve plastik materyal, sertifikasyon gibi alanlar da bu büyümeden yararlanacak. İlk yerli şirketler IRIS sertifikalarını aldılar bile ve bu onlara uluslararası demiryolu pazarının kapılarını açtı.
Hızlı büyüyen şehirlerdeki kentiçi ulaşım sistemleri, ana hatlar için yeni DMU/EMU ihtiyacı, yeni raylar, elektrifikasyon ve altyapı yatırımları, Güney Kore, Çin, Avusturya, Almanya, ABD ve diğer pek çok uluslararası demiryolu ve komponent üreticisiyle ortak firmaların kurulmasına yol açtı. Hyundai-Rotem ve Skoda’nın, Tülomsaş ile birlikte, 5 MW gücünde, 80 adet modern çok amaçlı elektrikli lokomotif (E68000) üretmek için işbirliğine itmesi sadece bir örnek.
Tüm bu ortaklık ve işbirliklerinin elinde, çoğu %20-30 ile başlayan ve ilerki aşamalarda %50’ye ulaşması istenen belirli bir yerlilik oranı şartı konulan kontratlar bulunmakta. Deneyimler gösteriyor ki, uluslararası şirketler, kontratların bu koşulunu her zaman yerine getirmiyorlar ve yerlilik oranı genelde anlaşılan düzeyin altında kalıyor. Yeni demiryolu aracı yatırımlarına şimdiye kadar yaklaşık 6 milyar USD harcandı, ancak büyük bir kısmı doğrudan uluslararası şirketlere gitti. Kentiçi ulaşım sistemlerine yönelik araç talepleri genelde küçük partiler halinde ve acil olduğundan, filolar birbirinden farklı modellerle doldu. Bu ise bakım ve yedek parça maliyetlerinin çok artmasına sebep oldu. Bu sorunun farkına varan Türk devleti ise, yeni araçlar için standardizasyona giderek 2020’ye kadar milli metro araçları geliştirme hedefini ortaya koydu.
Ulusal tren programı, hızlı trenin geliştirilmesi ve üretilmesini (Milli Hızlı Tren), yeni EMU/DMU araçlarını ve yük vagonlarını kapsıyor. Bu projeler, TCDD’nin iştirakleri Tülomsaş (Milli Hızlı Tren), Tüvasaş (EMU/DMU) ve Tüdemsaş (yük vagonları)’ın liderliğinde, demiryolu endüstrisi kümelenmeleri ARUS (yaklaşık 100 şirket) ve RSK (yaklaşık 30 şirket) ve pek çok ulusal üniversitenin katkısıyla ilerlemekte. TÜBİTAK da bu projeler içinde yer almakta ve araştırma geliştirme faaliyetlerinden sorumlu. Prototiplerin üretiminde uluslararası tedarikçilerin katılımı da hedeflenmekte. Hedef, yerlilik oranını 2023’e kadar üç ulusal üretici liderliğinde %85’e çıkarmak. Görülen o ki, Türkiye Çin’in yolundan ilerliyor ve gelecek on yılda bağımsız ve uluslarası demiryolu pazarında çok daha güçlü bir aktör olacak.
Aynı zamanda, Sazcılar AŞ’ye yapmış olduğum ziyaret, orta ölçekli özel şirketler düzeyinde de, dünyanın ilk veya ikinci seviye tedarikçisi olma noktasına nasıl gelindiğinin güzel bir örneğini gözler önüne serdi. 1987’de kurulan şirket, traktörler, makinalar, otomobil, inşaat ve savunma sektörüne plastik ve kompozit malzemeler üretmeye başlamış. Bugün, 25 bin m2 üzerine kurulu 5 fabrikada, 600’ün üzerinde işçinin çalıştığı bir yer haline gelmiş. ISO 9001:2000, ISO TS 16949, ISO 14000, IRIS, Q1 ve 6702-1 sertifikaları var. Demiryolu sektöründe Sazcılar, IRIS sertifikasını alan ilk Türk şirketi olmuş ve Bombardier TWINDEXX’in yanı sıra Bombardier, Alstom ve CAF’ın Almanya, Belçika, Fransa, Avustralya ve İngiltere’deki kentiçi ve anahat araçları için kompozit parça tedarikçisi olmuş. Türkiye’de de, E68000, PowerHaul lokomotifleri ile pek çok kentiçi raylı sistem aracı için parçalar üretilmiş.
Yazar : Peider Trippi, İsviçre ©
Kapak Fotoğrafı: p.trippi-services ©
Çeviri : Onur Uysal
Kategoriler:Demiryolu Endüstrisi